18 Mayıs 2017 Perşembe

BİRAZ YAZMAK İSTEDİM

             Biraz yazmak istedim diye başlık attım ama ne yazacağımı bilmeden. Sanırım biraz sıkıldım artık "hayatım ne olacak?" "Ne zaman iş sahibi olacağım?" "İnsanlar bana ne der?" gibi sorulardan. Bedenlerimiz ölümlü olmasına rağmen ve bunu bilmemize rağmen hala kendimizi yıpratıyoruz. Her insanın derdi, sıkıntısı olur. Çünkü bunlar da bizim için yaratıldı. Ama tabi ki insan dertsiz bir hayat ister ve ne fark eder ki en son durak kara topraktır bu fani bedenler için.

             Bu kadar kelimeden sonra sizlere benim sorunlarım içinden sadece bir tanesine değinmek istiyorum ki aslında bu sorun genel olarak üniversite öğrencilerinde görülen bir durum. Bu durumun adı "okulu uzatmak". Tamam okulu uzatmak ama ne kadar uzatmak? İşte asıl kilit nokta bu soru işte. Öncelikle bana "okul ne zaman bitiyor?" diye sorulduğunda ilk yanıtım aslında bir soru oluyor. "Sınavlar olarak mı yoksa tamamen okul mu?". Sonra bu kaçış sorusuna da "okul olarak" cevabını aldıktan sonra aynı sınavda bir soru görürsün sanki Rusça yazılmış da(ki bir hocamız bütünleme sınavında soruları Rusça sormuştu) hiç bir şey anlamamışsın gibi oluyor. Çünkü sorunun cevabını kestiremiyorum. Bakıyorsun bir elinde alıp da veremediğin dersler, diğer elinde de daha hiç almadığın dersler var. Sonra elinde kalan derslere bakarak diyorsun ki "en az bir sene uzadı". Ama ne kadar uzayacağını Allah bilir. 

             Bu olaylar yaşandıktan sonra diyorsun ki "zaten okulu uzattım bari bir iş falan yapayım da bir b*ka yarayayım" ama gelin görün ki bu devirde her hangi bir iş yapıp para kazanayım demek, ölme eşeğim ölme. Bir yandan çalışıp bir yandan da okulu uzatmamaya çalışmak da ayrı bir zulüm.

             Öyle ya da böyle bir şekilde yaşıyorsun. Ama diğer yandan da yaşın ilerliyor ve bunun farkına varıyorsun. İşte o anda bir darbe daha iniyor kalbine. Önünde seneler var, askerlik var, iş bulma süresi var, iş bulduktan sonra para biriktirip hayalinin kadınıyla evlenmek var. Fakat sana biçilmiş ömür ne kadar bilmiyorsun. Hep bir şeyler uğruna kendini, kalbini hasta ediyorsun. Parasız da yaşayamıyorsun, yaşatamıyorsun. Bu böyle sürüp gidiyor. 

             Neyse fazla uzatmayayım, herkes kendi gemisini yüzdürüyor. Artık dümenin başına geçme vakti geldi. Aslında geçti bile ama her şey için geç değil diyerek kendimizi avutalım.       
Saygılarımla...

15 Ekim 2016 Cumartesi

Nobel Edebiyat Ödülünün Sahibi: Mr. Türk Bob

        Robert Allen Zimmerman. Nobel edebiyat ödülünü alan adam. Siz onu Bob Dylan olarak tanıyorsunuz. Kendisi 1941 Minnesota doğumlu. Müzisyen, yazar, şair, besteci ve artık nobel ödüllü bir insan. Gitarı ve mızıkası ile şarkı yapar. Tatlı bir mızıkası vardır. Biraz robotik bilgilendiriyorum galiba, doğallaşalım lütfen. 



         Evet dediğim gibi Bob Dylan 75 yaşında nobel edebiyat ödülünü aldı. Bu olay kimi yerlerde eleştirilerle karşılandı, kimi yerlerde takdir edildi, kimisinin hiç haberi yok. Benim asıl ele alacağım konu bu ödül değil de, Bob'un ailesi hakkında.


           Her tarafta okudum dedesi ile babaannesi yani Zigman ve Anna Zimmerman Trabzon'dan göç etmişler. Sonra Bob, babaannesinin ailesinin Kağızmanlı olduğunu söylemiş. Aynı zamanda evlenmeden önceki soy adının Kirghiz (kırgız) olduğunu da söyleyip, sülalesinin İstanbula dayandığını belirtmiş. Bizim türklerin de göğsü kabarmış tabi. Twitter'da komikli tweetler falan atmışlar. Sonra Ritchie Vales'in In a Turkish Town şarkısının kendisine daha çok hitap ettiğinden bahsetmiş. 


        Dediğim gibi uzaklardan bir Türk bağlantısı varmış ama çok da abartmamak lazım. Neticede insan olsun yeter. 
        Bu arada şarkıları da hoştur dinlemeyen varsa aranızda dinleyin arada bir. Mesela benim sevdiğim şarkısı Mr. Tambourine man (öneri). 
        Yazacaklarım bu kadar MuzMuhBey dostları, kısa ve öz. Sağlıcakla...

9 Ekim 2016 Pazar

Sosyal Medyanın Yerlisi : BlindID

       Hemen kısaca BlindID nedir onu söyleyeyim. BlindID, hiçbir bilgi içermeden tek dokunuşla her hangi bir yerdeki bir BlindID kullanıcısıyla sadece 45 saniyelik bir konuşma yapabileceğiniz uygulamadır. 


       Şimdi uygulama gerçekten hoş. Her hangi bir yerdeki kullanıcıyla sadece 45 saniyelik konuşmak hakkınız var ve emin olun can sıkıntısına iyi gelir, insan ilişkilerini artırır, utangaç kişilerin kendine güvenini kazandırabilir vs. 21.yy da insanlar birbirleriyle canlı iletişim kurmaktan uzak, sosyal medyaya dalmış, hayatını sadece beğenilere yorumlara kaptırmış bir halde. Ben kesinlikle bu beğenilere yorumlara kızmıyorum tek sorunumuz bu olayı fazlasıyla abartmak. Neyse konu dışına çıkmadan tekrar uygulamaya dönelim. 


        Öncelikle uygulamayı indiriyorsunuz ve isteğinize göre facebook ya da mail ile kayıt oluyorsunuz ama bunlar sizin bilgilerinizi sunmak için değil, kesinlikle isim, cinsiyet, yaş falan filan gibi şeyler yok. Giriş yaptıktan sonra ortadaki telefon logosuna tıklayıp aramayı başlatıyorsunuz. Rastgele kullanıcılar ile eşleşip sohbete başlayabiliyorsunuz. 45 saniyelik sohbet bitiminde sizden konuşmanızı iyi ya da kötü olarak değerlendirmenizi istiyorlar. Bunun sebebi hem daha kaliteli hizmet için hem de eğer siz ve partneriniz o konuşmayı iyi olarak değerlendirirseniz bir süre sonra sizi tekrar eşleştirmek içindir.


           Tamamen anonimsiniz konuştuğunuz her kimse eğer siz söylemezseniz ne adınızı ne yaşınızı bilecek. 45 saniye konuşun sonra tekrar başkasıyla 45 saniye konuşun. 

          45 saniye olmasının sebebi ise söyle bir şeydir ki, tanımadığınız insanlarla herhangi bir konuda sohbet etmek ya da sadece tanışmak günümüzün asosyalleşmiş insanları için oldukça zor bir konu ve 45 saniye insanları kısa zamanda birşeyler üretmek konusunda başarılı hale getirebilir. Öte yandan da eğer karşıdaki insan "şakacı" birisi olursa ya da konuşmadan zevk alamazsanız 45 sn dayanmak çok da zor değildir. 

          Uygulama şuan için sadece IOS' da mevcut ama sanırım kısa zamanda Android'e de gelecektir. 

          Son olarak kendi görüşümü belirteyim. Uygulama konsept ve fikir olarak güzel, kullanışı basit ve görsel olarak yetkin. Uygulamayı biraz kullandıktan sonra deneyimlerimi yazarak tekrardan paylaşmayı düşünüyorum. 

         Asosyal olmayın, sağlıcakla kalın...

1 Ekim 2016 Cumartesi

UÇABİLECEĞİNİ HAYAL EDEN TAVUK

         Bu yazımda sizlere okuduğum bir kitap üzerinden bir şeyler aktarmak istiyorum. Kitabın ismi "Uçabileceğini Hayal Eden Tavuk" ve yazarı "Sun-mi Hwang". Tek solukta hiç sıkılmadan okuduğum kitaplar arasındaki yerini aldı bu kitap. 




         Sun-mi Hwang 1963 yılında doğmuş Güney Kore'li bir yazar ve en ünlü eseri de bu bahsettiğim fabl. Yazar yoksulluk sebebiyle orta okulu bitirememiş fakat öğretmeni ona sınıfın anahtarı vermiş ve o da istediği zaman sınıfa girip kitap okuyabilmiş ve sonuç olarak da dışarıdan liseyi bitirmiş. Sonra Seul Sanat Enstitüsü'nün yaratıcı yazarlık bölümünü bitirmiş Chung-Ang Üniversitesinde yüksek lisans yapmıştır. Şuanda Seul'de yaşamını sürdürmekte imiş. Yazdığı bu kitapla yıllarca çok satanlar listesinde kalmış ve klasikler arasındaki yerini almış bu hanımefendi.





         Bildiğiniz gibi fabllar öncelikle ders verme amacıyla güldürerek, düşündürerek insana ait bir özelliği insandan farklı varlıklara -genellikle hayvanlara- verilmesidir.
         İsterseniz şimdi biraz kitabın içeriğinden bahsedeyim sizlere. Filiz adındaki bir tavuğun öyküsünü anlatır bu eser. Artık yumurtlamak istemeyen ve her gün çiftliğin kapısından özgürlüğe bakan bir tavuk. Kendisi için bir yumurta yumurtlamanın ve kuluçkaya yatmanın hayalini kuran bir tavuk. "Özgürlüğü, bireyselliği, analığı temel alarak çiftliğin geleneklerle sarılı dünyasına baş kaldıran, yürekli ve ilham sahibi bir dişi kahramanın hikayesidir" yazıyor iç kapağında. Yani anlayacağınız bu küçük kitabın içinde sevgi, sadakat, cesaret, fedakarlık gibi duygular var. Umarım sizin de okuyup kendinize bir şeyler katacağınız bir kitap olur. 

        Son olarak buraya kitaptaki en beğendiğim cümleyi yazmak istiyorum; 

"Aynı türden olmanız büyük ve mutlu bir aile olduğunuz anlamına gelmez. Önemli olan birbirini anlamaktır. Bu sevgidir!" 
         

9 Temmuz 2016 Cumartesi

YEMENİ SANATI

Gaziantep'te tanıştığım bir sanat : Yemenicilik , diğer adıyla Köşkercilik. Bu işi yapana da Köşker Ustası deniyor. Köşker kelimesi Türkçemize, Farsça "kefsker" kelimesinden gelmiş ve anlamı "ayakkabı yapan" demekmiş. 



Gaziantep'te bir çok el sanatı var ve yemeni de bunlardan sadece biri. Yemeni deriden imal edilen el yapımı ayakkabılardır. Yaklaşık 700 yıllık bir tarihi vardır ve yemeniyi ilk üreten Yemenli Yemen-i Ekberdir. Daha sonralarında da şehirden şehire geçerek Güneydoğu Anadolu'ya kadar gelmiş ve şuan da hala üretimi devam ediyor. 

Yemeni iki ana kısımdan oluşuyor; Gön ve Yüz. Gön dediğimiz olay yemeninin yere temas eden bölgesi ve yüz dediğimiz olayda kabaca deri üst yüzeydir. Gön manda ve sığır derisinden yüz ise sahtiyan ve meşinden oluşur. Kullanılan deri çeşitlerini söyleyecek olursak; taban manda veya sığır, yüzü keçi, iç astar koyun, iç taban sığır veya keçi, kenarı oğlak derisi kullanılır. 



Üretim aşaması tamamen elle ve deri dışında hiçbir farklı madde kullanılmadan yapılır. Bu yüzden gayet sağlıklı bir ayakkabıdır. Bütün yemeniciler bu ayakkabıyı giydiğinizde ayağınızda oluşabilecek mantar, parmak arası pişikleri ve nasırı engellediğini söyler ve bu doğrudur da. 

Yemenide alt tabanla üst taban arasına kil koyulur ki vücuttaki elektiriği toprağa verebilsin ve rahatlatabilsin. Şimdi soruyorum, hangi ayakkabıda var bu iletim? Benim şahsi görüşüme gelirseniz, bence bu şekildeki tüm yöresel benliklerimizi korumalıyız desteklemeliyiz. Mesela sadece bu yemeni konusu için şunu söyleyebilirim, gidip kendinize 80-90 tl ye standart bir ayakkabı alıp 2 ay giyeceğinize aynı fiyata bir tane yemeni alın veya özel yemeni siparişi verin ve uzun süreler giyin. Tamamıyla gerçek hayvan derisi olduğundan hem daha sağlıklı hem daha uzun ömürlü. 



Ve şunu es geçmeyelim; burada bir Yemenici Hayri Usta var ki Holywood'a yemeni göndermiştir. Harry Potter ve Truva filmlerine yemeni üretip göndermiş ve Brad Pitt yemenileri çok beğenip özel sipariş vermiştir. Bir nevi Dünyaya açılmıştır Köşgercilik.

Son olarak yemeniler boylarına göre:

Çocuk yemenisi: metelik
Küçük hasbe: 7 yaş
Büyük hasbe: 9-10 yaş
Vastani: 34-35 numara
Orta ayak: 36-37 numara
Zegender: 38-39 numara
Ges: 40-41 numara
Lorba: 42 43 numara
Uzger: 44 numara
Uluayak: 45 numara
Zelber: daha büyük numaralar

Şekillerine göre:

Halebi: daha ziyade köylüler tarafından kullanılır
Merkup: durumu iyi olanlar tarafından kullanılır
Burnu sivri: köylüler tarafından kullanılır
Kulağı uzun: şehirde kullanılır
Eğri simli: gümüş telle işlemelidir

Bu yazımı okuyup beğendiyseniz çok teşekkür ederim ve yorumlar kısmına ayak numaranıza göre hangi yemeniyi giyebileceğinizi paylaşabilirsiniz. 

Teşekkürlerimi sunuyorum sevgiler, saygılar...

4 Temmuz 2016 Pazartesi

YALNIZ BAYRAM

Bu benim yalnız ve memleketimden uzakta geçireceğim ilk ramazan bayramı. Neden uzaktayım? Hemen açıklayayım. Derslerim beni zorluyor ve kimi dersten kalıyorum ve kimisinden de düşük bir notla geçiyorum. Bu yüzden aradaki farkı bir nebze olsun kapatmak için yaz okuluna geldim ve ne yazık ki bayram bu zamana denk geldi. Aslında 9 günlük uzun bir tatil var ve gidebilirdim memleketime. Hemen neden gitmediğimi de açıklayayım. Öncelikle buraya aldığım iki dersi vermek için geldim ve eğer ders çalışmazsam yine veremeyeceğim ve bunu istemiyorum. Eğer memleketime dönersem bu benim ders çalışmak için ayıracağım gün sayısının aşağıya düşmesi ve yeterli ve verimli çalışma eylemini gerçekleştirememem demek. Asıl birincil neden bu ve şimdi Gaziantep'den Giresun'a ne şekilde gidilir bunu ele alalım. 

1- Uçakla
2- Otobüsle
3- Özel arabayla
4- Bisikletle ya da yaya olarak

Evet şimdi de bu seçenekleri açıklayayım.


Birinci seçenek uçakla seyahat. Tüm seçenekler arasındaki en rahat olanı bu. Fakat heryerde bu kadar havalimanı olmasına rağmen çoğu bölgeye aktarmalı uçuluyor ve bu yerlerden biride [Gaziantep] - [Ordu-Giresun]. Aktarmalı uçtuğunuzda en az 5 saatte evde oluyorsunuz ki bu gerçekten en az süre. Birde üstüne üstlük paha konusunda üstlerine yok. Şöyle de bir dipnot geçeyim ve aklınızda bulunsun ***genelde biletleri internetten alırız ve havayolu şirketleri bu olayı yine kendi lehinde sürdürür. Olay şu; bileti almak için siteye girersiniz herşeyi yaparsınız bilet fiyatınız örneğin 100 tl olsun ve bileti al butonuna basarsınız en son. Ve birde bakarsınız site hata vermiş. Tüh dersiniz sonra tekrar sisteme girersiniz ve ne görürsünüz, bilet fiyatı 120 tl olmuş. Siz tabi hemen tüh bak fiyat artmış geç kaldım dersiniz ama durum pek de öyle değil. Bu sanırım bir tür yazılım. Önce sistem bakar ki siz gerçekten bileti alacaksınız hemen bir hata verir ve fiyatı yükseltip önünüze koyar. Bu durum tabiki herzaman için geçerli değil. Benim tavsiyem bu bahsettiğim olay eğer başınıza gelirse , bilete birde IP adresi farklı bir bilgisayar ya da telefondan bakın***
Evet durum böyleyken böyle ve ben bir veya iki ay öncesinden bile bayram için bilet baksam en az 200 tl den açıyorlar fiyatı. Hem de bu 200 tl den fiyatı açılan uçuşun aktarması 6 saat bekletiyor. Yani diyeceğim o ki uçak bana git gel masraflı oluyor.



İkinci seçenek otobüsle seyahat. Siz düşünmeden ben söyleyeyim , yolculuk yaklaşık 17 saat sürüyor. Mide bulandırıcı, yorucu, dengenizi bozan bir yolculuk. Neden 17 saat sürdüğünü anlatayım. Sadece tek bir firma bu seferi yapıyor ve o firma da yolu uzattıkça uzatıyor çünkü biraz dolmuş gibi gidiyoruz. Neredeyse yol üstündeki tüm otogarlara giriyoruz. Güzergahı Samsun'dan geçiyor ve yol neredeyse 4 saat daha uzuyor. Fiyatı da ortalama 85-100 tl arası oluyor. Uçağın 300 tl olduğu bir zamanda otobüs daha mantıklı geliyor ama inanın bana bu yolculuktan sonra ben iki gün kendime gelemiyorum. Ama bu yolculuklardan hiç etkilenmeyenler de tanıdım o da ayrı bir olay. Yani demem o ki eğer otobüsle yolculuk yaparsam günlerim boşa gidiyor.



Üçüncüsü özel arabayla seyahat. Yaklaşık 10 saatlik bir yolumuz oluyor özel arabayla ve istediğiniz zaman istediğiniz yerde durup dinlenebiliyorsunuz. Güzergahınızı kendiniz seçiyorsunuz. Bu bahsettiklerim kolaylıklarıydı. Şimdi zorluklarından bahsedelim. Yakıt paranız yaklaşık bir uçak masrafı kadar olur. Gaza basmaktan sağ ayak topuğunuz uyuşur ve artık gaza otomatik basmaya başlarsınız. Eğer gece yolculuk yapacaksanız uyku bir problem olur ki bu yüzden tavsiyeler gündüz yolculuk yapmak tarafında olur. Şimdilik aklıma gelenler bunlar. Ha bir de benim zaten arabam yok. Yani demem o ki eğer bir gün arabam olursa bakarız bu seçeneğe.



Dördüncü ve sonuncusu bisiklet ya da yaya seyahat. Bu şekilde seyahat etmeye kalksaydım yaklaşık 15 günümü alır ve ben bu yolculuğa zaten dayanamam ki bence sizlerde dayanamazsınız. Yolda giderken bir yerlerde takılıp oralarda hayatı sorgulamaya başlarız. Yani demem o ki uzak yerler için bu yöntemi denemeyin ancak ve ancak vaktiniz bol ve tutkuluysanız bunu her zaman yapabilirsiniz hem de her yere.

Evet özetle ben bu bayram memleketimde değilim. Yalnızlık inanın bana çokta iyi birşey değil. Bu bayramda ve her zaman sevdiklerinizi kucaklayın. İnsanlar kucaklanmayı sever ve bundan güven ve mutluluk duyar. Sevgi büyük bir nimettir bu da böyle biline :)
Bu yazımı eğer baştan aşağıya okuduysanız size teşekkürlerimi sunarım...

BÜTÜN AİLEMİN VE İNSANLARIN RAMAZAN BAYRAMIN KUTLARIM. SAYGILARIMLA...


3 Temmuz 2016 Pazar

MUTLAK SIFIRDAN BAŞLIYORUM

Evet yeniden yazmaya ve yazdıklarımı sizlerle paylaşmaya başlıyorum. 
Şuan toplumumuzda fazla okumaya yeltenme yok ve aslında bir bakıma akıllı telefonların olmadığı zamanlardan daha fazla okuyoruz ama boş okuyoruz. Ben bunun farkına vardığımda kendime daha fazla şeyler katabileceğimi anladım. Yeni nesil teknolojik oyuncaklar çokça bizi meşgul ediyor. Ben buna kesinlikle karşı değilim fakat zamanımı fazlaca boşa harcadığımı fark ettiğimde üzülmüştüm. Fark ettiğim şeyde şu ki biz teknolojiyi dahada ilerilere taşımayı değil de sadece ondan zevk almayı yeğleyen insanlar olmuşuz. 

Ben değişime başladım bence sende başla ve hayatındaki seni meşgul eden şeylere gereğinden fazla zaman harcama. Umarım ben de harcamam...